Arama Çubuğu

Safamı Görüntüleme Sayısı

22 Aralık 2007 Cumartesi

Adadan Ayrılış

İki saat hayvan besleme, sonra da biraz sohbet falan derken vapur saatine kadar oyalandık falan filan feşmekan.
Her güzel olayın olduğu gibi bu güzel günün de sonuna geliverdik hemen.
Ada gerçekten de kışın da güzelmiş.
İlk kez bu kadar rahat ayrılıyorum Ada'mdan, çünkü en iyi arkadaşıma emanet etmişim. Eminim ki kendileri benden daha iyi bakıcaklar.
Kısacası bir daha öyle bir gün düzenleyebilir miyiz acaba? Hani her şeyin cuk diye oturucağı ve insanı kendine getiricek cinsten.
Vapur Adı : İbrahim Karaoğlanoğlu
Sefer : Büyükada : 17:15 - Heybeliada : 17:30 - Burgazada : 17:45 - Kınalıada : 18:00 - Kadıköy : 18:30 - Kabataş : 18:50
Gün boyu öyle bir yorulmuşum ki, vapurda uyumuş kalmışım bile, bir de gözümü açtım ki Kabataş'tayız.
Sorna da eve geldim direkt olarak tabi, Tramvayla Sirkeci, ordan da Trenle.

Adadaki Tenhalık

Neyse vapur tam zamanında geldi bu kez.
Çünkü yaz zamanı her zaman bir kaç dakka gecikir bizim vapurlarımız.
Fakat bu kez mevsim kış, vapur da tehna:
Vapur Adı : İbrahim Karaoğlanoğlu
Sefer : Kabataş : 12:00 - Kadıköy : 12:20 - Kınalıada : 12:50 - Burgazada : 13:05 - Heybeliada : 13:20 - Büyükada : 13:30

Bugün hava da güzel, sanki bahardan borç alınmış gibi, fakat Bahar Pastahanesi kapalı malesef.

Adaya indim etraf o kadar sakin ki, bir hüzün çökmüş üstüne sanki. Yazın cıvıl cıvıl olan yerlerde eğer bayramcılar olmasa inler cinler çift kale maç yapacaklar top sahasında. Bir semt bu kadar mı değişir?


İşte resimde de görmektesiniz, daha dün demeyeyim ama yakın zamana kadar şu yol ağzına kadar insan doluydu :-((
Neyse iskelede bizi arkadaşım karşıladı, ama onbeş küsür kişiden sadece iki kişi gelmişiz.
Ewel getirdiklerimizi birleştirip başladık adayı turlamaya.


Bakınca gördüm ki evsahibi arkadaşım adadakiler konusunda yerden göğe kadar çok haklı, bunlar o kadar açlar ki hepsi yemlere saldırıyorlar.


Yanımda iki köpek, Kadıköyden vapuruma binen arkadaşım, ve adadaki evsahiplerimiz hep birlik altı kişi hayvan gördüğümüz yerde yemleri atıyoruz önlerine.


Ve tabi bazıları ellerimizden torbaları kapıp kapıp hemen beslenmeye başlamaları da cabası ...


Havanın durumlarından içerlere saklananlar da var, mesela birisi makineme öyle bir yakalandı ki, yılın resmi ödülü sanırım bu resme gider :-))
Bir de bir aralık bir kedi yüzünden duvardan içeri atlayıp kedi kurtarma operasyonu olayımız bile var. Ama acaba bunu yapan arkadaşım bir daha yapabilir mi onu bilmiyorum.

Kınalı'nın Kış Hali

Bayram zamanı birazcık da adaya yolum düşmeli değil mi?
Birkaç gündür bazı adalı arkadaşlarla bir konumuz var, adada yaşayan dostlarımızı nasıl yapsak da karınlarını doyursakın planlarını yapmaktayız.
Uzun yazışmalardan sonra bugün bunu gerçekleştirmeye karar verdik.
Hepimiz bir kaç hayvan yemi alacaz ve adaya gidip ne kadar kedi köpek varsa onların karınlarını doyurucaz.
Benim için de iyi bir özlem giderici olay oldu, çünkü kaç aydır adayı özlemişim.
Sabah erkenden kalkıp Mertemez'deki Migros'a gidip ikişer çuval kedi ve köpek mamasını almaya gittim önce, ve sırt çantama yükledim, kalanlar da elimde.
Fakat iskele yolunda az daha vapuru kaçırıcaktım neredeyse.
Çünkü tramvayın ve metronun düzensizlikleri ve irtibatsızlıklarını toplayacak olursanız kesin bir yerlerde çuvallamanıza neden oluyor ...

12 Ağustos 2007 Pazar

Dönüş Vakti

Demin Dilburnundan iskeleye gelirken üşümüştüm ya, vapura da yetiştim, ama biraz erken sayılabilecek bir vapur oldu bu kez:
Vapur Adı : Fahri Korutürk
Sefer : Büyükada : 20:45 - Heybeliada : 21:00 - Burgazada : 21:15 - Kınalıada : 21:30 - Kadıköy : 22:00 - Kabataş : 22:30
Hayret, bu saatte büyük vapur koymazlardı eskiden, ama bu seferki ilk herhalde.
Beni gelirken getiren vapur gene bana denk geldi bu kez.
Fakat üşümekten korktuğum için bu kez içerde oturdum, tabi uykum da götürdü bu arada.
Ee, o kadar ter, sorna da soğuk deniz banyosu, bir de üstüne elbiselerini değiştirmezsen olacağı bu tabi.

Deniz

Neyse efendim bu kötü olayı geçtik sonunda.
Yer ufacık, zemin taşlık, fakat su temiz, ama yüzücek kadar mesafe de yok. Ancak bir dalıp çıkılabilicek kadar bir su kıyısı.
Kıyı ama bakir koylar var ya çeşitli sahillerde, aynen onlara benziyor.
Denizden sonra da tekrar yola koyuldum ve iskeleye doğru yürüyüşe başladım.
Fakat bu sefer de hava da serinlemeye başladı, ben de üşüdüm tabi. Niyetim ilk vapura binip eve dönmek ve böyle güzel olması gereken bir günü bir zaman sonra tekrarlamak.

Dilburnu

Dilburnu Büyükada'nın batı tarafında uzunlamasına bir bölmedir. Giriş ücretli, 2.25 Ytl, piknik alanıymış çünkü.
Küçük ve bakir koylara inebilirseniz denize de girme şansınız olabilir.
Fakat daracık denizde başımdan bir küçük olay geçti, anlatmam lazım:
Fatih'in kara çarşaf mahalle zihniyetinde olan bir kendıni bir şey zanneden birileri tarafından küçük bir tartışmaya muhatap olmak mecburiyetinde kaldım.
Çıkmak için orda olmamam gerekiyormuş.
Bu çağda böyle zihniyet, olacak şey değil.
Sanki denizi parsellemişler, sadece kendilerinin.

Hagios Gheorghios

Büfeden çıktıktan sonra doğru Yücetepe istikametine hiç ama hiç durmadan tırmandım, tırmanış o tırmanış. Git git bitmez, ama benim tavşanlık özelliklerim de var -Buggs Bunny'nin İstanbul versiyonu, üstelik kendisi en sevdiğim karrakterdir- Keşke gerçekten hayatta olsa.
Neyse bu konuyu geçelim, payton neden binmedim derseniz pek sevmem ve sessizliği dinlemek hoşuma gider.
Fakat şimdi bir sorunumuz daha var: Ter! Üzerimden sicim gibi su akıyor. Kötü hazırlıksızlığım vardı ya, işte şimdi canımı sıktı, çünkü bu kez yedek Tea Shirt'im de yok, ne yapacaz?
En mantıklısı deniz girmek, ama bu saatte olur mu?

İpek Büfe 382 68 96

Büyükadada sakin bir mekan. Cadde kenarında aöa bu cadde İstanbuldakilere hiç ama hiç benzemiyor.
Bir de sinekler bize rahat verse, ama nerdee ...... ?
Biraz sorna yürüyüşe ve tırmaınşa başlayacam, malum energie toplamam lazım.

Büyükada

Beni tanıyanlar bilir, aslında ada olarak Büyükadacıyımdır eskiden, ve her sene en az bir kez gelirim buraya, benim arka bahçem gibidir, fakat bana bayağı bir uzak ve yorucu bir yerdir.
Çünkü çocukken ailemle adaya geldiğimizde her zaman Büyükadaya gelirdik, diğer adaları es geçerdik, ama bunlar geçti bitti.
----
BÜYÜKADA (PRINKIPO)
----
İstanbul adalarının en büyüğü ve ilçenin yönetim merkezidir.
Eski köşkleri, tarihi yapıları, kulüpleri ve mesire yerleriyle çok farklı bir yerleşim yeridir.
Kış nüfusu 6500, yaz nüfusu da yaklaşık 40000 kişidir.
Eskiden Rumların yoğunlukla yaşadığı adaya Osmanlı aydın ve yazarları da yerleşmişlerdi. Cumhuriyet dönemi boyunca devlet ileri gelenleri ile yüksek bürokrasinin yanısıra varlıklı kesimin de rağbet ettiği bir sayfiye yeri olmuştur. Ada bu dönemde yeni köşklerle süslenmiş, İstanbul halkının ve yabancı turistlerin günlük gezilerinin başında yer almıştır.
Yarısı ormanlarla kaplı olan ve eski eserlerinin hepsi koruma altında bulunan, çam mimoza akasya manolya erguvan melisa diyarı Büyükada, günümüzde İstanbul'un en önemli turizm merkezlerinden biridir.

11 Ağustos 2007 Cumartesi

Je Suis En Congée In Saturday

Sıcaklar geri döndü son zamanlarda, çoklarımız gibi ben de bunaldım. Zaten canım bu günlerde çok ama çok sıkkın.
Bu cumartesi işe gitmedim, izinliyim sonunda.
Ama biraz hazırlıksız yakalandım, fakat bu hazırlıksızlığıma ve tersliklere rağmen vapura bindik tabi:
Vapur Adı : Fahri Korutürk
Sefer : Kabataş : 13:10 - Kadıköy : 13:30 - Kınalıada : 14:00 - Burgazada : 14:15 - Heybeliada : 14:30 - Büyükada : 14:45
Ay vapur var ya tıklım tıklım dolu, bir kalabalık ki sormayınız. Burgaz'dan hareket edinceye kadar ayakta kalakaldım.
Neyse kötü şansımız vapurda kalsın, biz Büyükadadaki vaziyet-i umumiyeye bakalım.
Aramızda kalsın, niyetim Kınalıada'ydı tabi, ama vapurda fikrimi değiştirdim, yeni hedefim Ayios Gheorghios Manastırı, Büyükada.
Tüm adaların içinde en yüksek olan tepe.

8 Temmuz 2007 Pazar

Küresel Isınma Bilinçlendirme Konseri

Akşam olunca Yedikule Hisarı'na girdik. Hava zaten sıcak, zaman daha erken sayılırdı konser için. Derken provalar falan derken yavaş yavaş millet doldu alana.
Etraf panayır benzeri bir hal aldı, yaklaşık üçbin kişi toplandı alana.
Sonra sıra sanatçılara geldi, ama malesef şarkıları gerçekten berbat kategoriden seçtiler -bence-.
Volkan Koşar
Perdeler Açılsın
Seden Gürel
İster Gel İster Gelme, Bi' Bulsam
Sibel Alaş
Beşinci Element (Canlı)
Kız Sen Manyak Mısın, Esmerim, Feshüphanallah (Arkası Gelmez Dertlerimin)
Saat Geceyarısına yakalşınca mecburen ayrılmak zorunda kaldım alandan.
Sabaha kadar burdayız diyordu sunucu kız, kaldılar mı acaba bilmiyorum.

Bebek Bahçesi

McDonald's'tan yemekleri aldım, parka geldim bir sandalyeye oturdum ya, bir anda oturduğum yere yapıştım sanki. Bir de sıcaktan -o saatte- ayaklarım yandı. En az yarım saat sonra kendıme gelebildim.
Sonra yürüyüşten vazgeçtim, yapacak daha önemli bir şey buldum.
Gün boyu NTV'den canlı yayınlanan ve sponsorsuzluk ya da bulamama beceriksizliğinden dolayı Istanbul ayağı iptal edilen, bunun üzerine çevre bakanlığının organize ettiği ve biletlerin de kağıt, naylon torba, pet şişe veya pil olan "Live Earth - Küresel Isınma Bilinçlendirme Konseri"'ne gitmeye karar verdim.
-Keşke vermez olsaydım.-
Yerimden kalktım, durağa doğru geldim, baktım bir araç gidiyor, ağır ağır dondurmacıya doğru giderken tam Küçük Bebek durağının önünde bir 40 (Sarıyer - Taksim) aracı geldi, baktım boş sayılır, hemen bindim.
Şoför de klimayı tam kapasite çalıştırmış, içerisi soğuk, Ortaköy'ün oralarda trafik sıkışınca içim geçmiş, uyuyakalmışım. Gümüşsuyu durağını geçtikten sonra, kalktım düğmeye bastım, Taksim'de hepimiz indik, ben diğer araca aktarma yapacağım, elimi kafama bir götürdüm, ŞAPKAM YOK. Aradım taradım her yerde, çanta içine, etrafa yerlerde, beş dakika sonra aklım başıma geldi, ki uyurken elimden düşmüş otobüsün içinde, tabi Taksim'den de kalkınca bağıra çağıra şapka gitti tabi.
Tabi yapacak bir şey yok, mecburen az sonra gelen 80T (Yedikule - Taksim) aracına Akbil'le ücretsiz aktarma yaparak binmek zorunda kaldım.
Sıra geldi konserde olanlara, onu da diğer yazımda okuyacağınız.

Boğmıyaz

Aslında bugün karşı yakaya geçmeyi istemiştim, ama hava sıcaklığı ayaklarımı yakınca ve ayakkabım ayaklarımı sıkıca vurunca -en azından Sirkeci'ye inene kadar- bizim yakada kalmam gerekti malesef.
Tramvayla Kabataş'a geldik ama saat da bayağı bir geç oldu. Ben de fikir değiştirip Boğaziçi taraflarına kaçayım dedim, ne de olsa eski yürüyüş güzergahımız.
Ama tabi tüm olumsuzlukların ve şanssızlıkların ve tabi bir de aksiliklerin gene beni bulacağını nerden tahmin edebilirim ki? Ben müneccim şeyi yemedim.
Önce Kabataş'ta uzun süre Boğaz Sahil Aracı bekledim. Uzun sayılabilecek bir zaman sonra bir halk arabası 22RE (Reşitpaşa - Kabataş) geldi. Allahtan Trafik fazla yoğun değil, taa Çamlıbahçe durağını geçinceye kadar, yol tıkanınca atladım araçtan, Bebek durağına 50 metre vardı.
Eskiden Bebek'te bir McDonald's vardı. Küçük bir salondu, ama sıcak ve sevecen bir ortamdı, bir ara durak oluyordu bize ara sıra. Şimdi ise bir kasa penceresi kalmış, bina tadilatta, sadece paket servis yapıyor.

1 Temmuz 2007 Pazar

Ada Dönüşü

Gemi Adı : Metin Sülüş
Haliç Tersanesi - 1986 yapımı, Kapasite : 1525
Sefer : Büyükada : 22:00 - Heybeliada : 22:15 - Burgazada : 22:30 - Kınalıada : 22:45 - Kadıköy : 23:15 - Kabataş : 23:40
Geçen haftaki vapurun aynısı, sadece adı değişik.
Bu kez hava serin, ben içerdeyim, uyku bastırdı beni, içim geçmiş, Kadıköy'e kadar uyumuşum, uyandığımda Harem açıklarındaydık.
Bu kez akıllandım ama, Tramvay yerine Funiculaire'ye binip Taksim'e geldim ki Dolmamış'a biniyim.
Taksim insan kaynıyor zaten, saat gece yarısı, hala İ.E.T.T faal, yarım gaz da olsa çalışmaya devam ediyorlar.

Bahar Pastahaneleri

Şimdi size yirmi puanlık bir uzman sorusu: Kınalıada'ya gelip de Bahar Pastahanesi'ne uğramamazlık yapabilir misiniz?
Ben kendim şahsen yapamam. Mutlaka vapur beklerken bir dondurma yemelisiniz, tadı o kadar nefis ki, içine parçaları katmamazlık etmiyorlar.
Geçen yıldan bu yana dükkan bayağı bir yenilenmiş, tadilattan sonra çok da güzel olmuş.
Bir akşam kahvaltısı, bir de karışık dondurma, ki bu dondurmayı İstanbul'da başka hiç bir yerde yiyemezsiniz. Tek kusuru fiyatının biraz tuzlu olması, ama hakediyor aslında.

Ada Turu

Köpekleri atlattıktan sonra arka yoldan iskeleye doğru bir uzun yürüyüş faslı başladı. Yol boyunca biraz kafa dinledim. Galiba biraz da fazla dinlemişim ki, Motor İskelesi'nden geçerken ilkokuldaki öğretmenimi -tam yirmidört yıl sonra, az daha eğer o beni görmese- göremeyecektim. Ayaküstü hayatlarımızı anlattık birbirimize. Artıkım vazifesini -okul içinde-tamamlamış, emekliliğinin tadını çıkartmakta.
-Öğretmenin vazifesi hiç bir zaman bitmez.-
Hayat o kadar acımasız ki, insanı çabuk değiştiriyor. Bana dedi ki: "Aslında sizin beni tanımanız, koşup sarılmanız lazım."
Ben tabi dumur, mahcubiyetten kızardım bozardım, bir de ilk anda tanıyamadım ya, biraz da onun etkisi de var tabi.
Ama bir anda çıkartamamakta da haklıyım. Hava karanlık, ağzında sigara, oturmuş milleti kesiyor, yani seyrediyor. Takavitlik yada emeklilik hayatı işte.
Ama hala pozitif enerji dağıtmaya da devam ediyor, bana da ekledi.

Cozy Beach

Bugün Deniz acaip dalgalı, Şile'den gelmiş sanki. Bir baktım ki bir Gruppie -hepsi de arkadaşım, yabancım değiller- denizde.
Hayatımda ilk kez cumburlop suya daldım, ama denge ne mümkün (!). Bir parçacık yüzdükten sonra hep birlik Çarşı'ya doğru gelirken, ben yirmi metre sonra onlardan ayrıldım, adanın arka tarafına -ki orası Manastır derler, Ayazma Plajı, fakat sonraları Kamo's yer açmıştır- geldim. Tam Kamo's'un önünde de bir arkadaşımla en az yarım saat çhat yaptık. Deniz o tarafta çarşaf gibiydi, ama buz gibi de soğuktu. Giremedim ama sorna iki köpek -dört ayaklı- tarafından oyun oynamaya davet edildim ama icabet edemedim mecburen.

Çınaraltı Büfe 381 60 64

İki yıldır alışkanlık işte, iner inmez çınarın altında bir şeyler atıştırdım, aslında benzeri olmayan bir mekan.
Beni yabancı turist zannettiler, oysa Adanın yerlisi sayılırım. -Keşke gerçekten Kınalıadalı olsam.-
Şaka maka köftesi İstanbulda yok, kahveyi de essahtan güzel yapmış.
Kendimi bir anda aristokrat zannettim. Hani şu takım elbiseden ve limuzinden aşşağı dolaşmayanlardan. Ama beni tanıyanlar takım elbiseden ne kadar nefret ettiğimi de bilirler.

Kınalıada

İskelede vapurdan inince karşılama portokolu oluşturdum, sanki ben evsahibiymişim gibi.
Ne yalan söyliyeyim, altmış dakikalık vapur yolculuğu, üstüne de bir rüzgar, neden bilinmez karnımı bayağı bir acıktırdı doğrusu.
Kınalı esmez diyorsunuz ama Çınaraltı'nda bir oturdum, rüzgardan nerdeyse şapkam uçacaktı.
----
KINALIADA (PROTİ)
----
Eski adı İstanbul'a en yakın anlamına gelir.
Kış nüfusu yaklaşık 1500, yazın bu rakam 15 - 20.000'lere kadar çıkar.
Diğer Adaların tersine, Kınalıada'da Fayton yoktur, ada içi ulaşım yürüyerek veya bisikletle yapılır.
Kınalıada'ya ilk olarak Hay'lar yerleşmiş, sonra Rumlar takip etmiş, en son olarak Türk'ler yerleşmiştir.
Bizans İmparatoru Romanos Diogenes tahttan indirildikten sonra Hristos Manastırı'nda hapsedilmiş ve ömrünün sonuna kadar bu manastırda kalmıştır. Mezarı da Rum Kilisesinin içindedir.
Mütareke yıllarında da Mustafa Kemal, İngilizler tarafından izlendiği için adadaki Taşçıyan'ların evinde bir süre gizlenmiştir.
Türk edebiyat tarihinin önemli adlarından Fazıl Ahmet Aykaç ve Can Yücel, Kınalıada'nın simgeleri arasındadır.

Kınalı Ah Kınalı, Senden Nasıl Kopmalı

Bu kez geçen hafta kaçırmış olduğum ve de gayet zarara uğradığım vapura bu kez yetişmeyi başardım.
Vapur Adı : Emin Kul
Sefer : Kabataş : 16:31 - Kadıköy : 16:50 - Kınalıada : 17:20 - Burgazada : 17:35 - Heybeliada : 17:50 - Büyükada : 18:00
Vapurpmuz harika, yolcusu bol, büyük bir vapur. 1989 Haliç Tershanesi yapımı, eski adı Bahçakapu, kapasitesi 2600.
Bense üst güvertede oturmuşum. Rüzgar Poyrazdan esiyor. İçim kıpır kıpır, hani saçları Wilma Çakmaktaş'a benzetilen, klipteki motifleri Natalia Oreiro'dan çalınmış olan bir şarkıyı söyleyen kızın dediği gibi.
Yağmur yağıyor içim kıpır kıpır, şıkır, ya rabbi şükür şükür, ya rabbi şükür şükür.
Kadıköy
Vapurdan bakınca bıraktığımız gibi görünüyor, sadece arabalı vapur (Yeni Kadıköy oldu) iskelesinin yeni şekliyle yapılmış olması, bir de arka planda metpo inşaatı var.

24 Haziran 2007 Pazar

Dönüş Yolunda Başımdan Geçenler

Şimdi şanssızlık peşimi bırakmıyor, Kabataş'a geldim ya, ister misiniz bir de son treni kaçırayım?
Malesef bu da başıma geldi, tramvay sağolsun tam 24:00'da Galata Köprüsü'nden geçiyordu, tabi aynı saatte de Devletin Son Treni de hareket etti tabi. Sirkeci'den geçerken Gar göründü, tren yok tabi.
Tek çare tramvayla devam etmek, önce Zeytinburnu, oradan da metroyla Atatürk Havaalanı'na, sonra da taxi tabi.
İşin tuhafı, Zeytinburnu'nda metroyu da kaçırmayayım mı? Bir de onbeş dakka onu bekledik tabi, onu da kaçırsam artıkım orda yatmalı, çünkü sonra yok sabaha kadar.
Havaalanından taxi almak da bir sorun zaten, yakın mesafe diye yolcu alamk istemeyen taxiler de var. Ama bir yolunu buldum, eve geldiğimde saatler 1:00'i gösteriyordu.
Size tavsiyem, son vapurla gelirken Kabataş'tan tramvay yerine fünükülerle Taksim'e çıkıp ordan dolmuşla Yeşilköy'e gelmeniz, yoksa yolda kalma riskiniz var.

Günün Sonundaki Ayrılık

Vapurumuz geldi sonunda, artıkım yavaş yavaş geri dönüş vakti.
Vapur Adı : Mustafa Aydoğdu
Sefer : Büyükada 22:00 - Heybeliada 22:15 - Burgazada 22:30 - Kınalıada 22:45 - Kadıköy 23:15 - Kabataş 23:35
Artık Yaz Başı mıdır, Cumartesi midir, yoksa tembellik midir, ya da erken mi döndüler bilinmez, vapur tenha sayılır, nispeten boş. Ben de yan taraf sırada Ada tarafına oturdum, maksat Kınalı'yı gözetlemek.
Vapur yolculuğunu da özlemişim zaten, malum karşı yakaya da geçemiyoruz artık eskisi gibi.
Hava zaten sıcak, her taraf yanıyor, gecenin o saatinde bile. İlk esintiyi Burgazadadan Kınalıadaya gelirken aradaki boğazda hissettim.
Kınalı'ya niyet Heybeli'ye kısmet, her şeyde bir hayır var dedik, günümüz bitti.
Kınalı'ya gelirken dikkatimi çekti, adanın tüm ışıkları yanıyor, acaba şu an neler oluyor adada derken, vapur yanaşınca aynen Heybeli'deki gibi bir vaziyetle karşılaştım. Ancak arkalarından bir kısa el sallayabildim.
Ve vapur Kınalı'dan ayrılıyor, bendeniz de içinde tabi. Ama bu kez bir veda değil. Dokuz ay sonra ilk kez buralara gelişim.
Bu satırları okuyan herkes, Yaz Sezonunuz Hayırlı Olsun!

İskele Meydanı'ndaki Coşku

Artık geri dönüş zamanı. Yorgunluk ve ayaklarıma inen siyah sular da cabası. Çam Liman'dan iskeleye gelinceye kadar bayağı bir çok zorlandım zaten.
İskelede de vapurun hareket saatine kadar Popomundo'nun gerçek yaşam versiyonunu yaşadım. Hani konser faslındaki gibi. İskele Meydanı'nda Park Restaurant adlı mekanda bir gitarist ve bir klarnetçi müzisyen arkadaş düzgün bir konser programı yapıyor, halkı coşturuyordu. Yalnız müşterileri değil, meydandaki herkese paylaştırılmıştı bu coşku. Yanlış da olsa Ankara Türkülerini yorumladılar, sonra da program bitti, Dj de Cd'den müzük koydu.
Bu arada vapurumuz geldi, binmemiz gerekti, malum, meşgul adamın yolu uzundur.
Tabi Adalar'a gidip de dondurmasız dönülür mü?

Çam Limanı

Çam Limanı'na aslında ikinci gelişim. Tek değişen chaisse-lounge'ler. Tüm kumsalı parsellemiş.
Az sonra denize girip bu yılki siftahımı yapacam.
Hakikaten saat 20:00'da denize girebilmek cesaretini gösterebilen bir başka şahıs var mıdır acaba benden başka, kim bilir?
Hem Güneş, hem de Ay karşı karşıya. Bir de sinekler rahat bıraksalar ya...
Deniz derseniz yosun arasında kalmış birikinti sanki, git git derinleşmiyor. Çok sığ olduğu için yosun bağlamış. Neyse ama, karpuz kabuğu düşmüş suya.
Aslında tam kafa dinleyecek yer ama ben yoğun bir insanım, son vapura yetişmem lazım.

Deniz Cafe

Adres : Heybeliada Deniz Lisesi Karşısı
E tabi, Bahar Pastahanesi gibi olmasa da, oldukça sıcak bir mekan. Çarşı Yolunun Başı.
Biraz atıştırdıktan sonra yola koyuldum Çam Limanı istikametine doğru. Ama yolda yolumu kaybettim, zorla buldum sonra.
Bir de Sanatorium önünde bir itfaiye aracı acı acı bağırarak önümden geçti. İnşallah ada yanmıyordur.
Bir de yol yokuşlu, insanı acaip terletiyor. Tam spor yapılacak mekan.

Kınalı Olmadı, Heybeli Verelim

Sıradan bir Week-End tatili demeyelim ama akşamüstü işten erken çıkınca geç kalan tramvayın çeşitli tehirleri yüzünden 16:30 Kabataş'tan Adalar'a giden vapuru bir dakikayla kaçırmama sebep oldu.
Zaten şu vapur şirketinin ne yapmaya çalıştığını anlayabilen birileri varsa beri gelsin.
Vapur gidince ben de hemen yan taraftaki deniz otobüsü iskelesine baktım, Kabataş 16:45, Büyükada 17:20, Heybeliada 17:30 seferini yapmak üzere "Uluç Ali Reis" adlı deniz otobüsü yolcu alıyordu, ben de bindim.
Bu arada bir hatırlatma:
Akbille tramvaydan gelenler deniz otobüsünden tramvay ücretini exik ödüyor (4.60 - 1.25 = 3.35), denüz otobüsünden gelenler de tramvaya kontür düşmüyor.