Arama Çubuğu

Safamı Görüntüleme Sayısı

22 Ağustos 2010 Pazar

Beyoğlu Çikolatası

Şimdi İstabnula inmişiz, dolanıyoruz, gerçi zaman fazla yok, sebepler bunlar ama biz gezmeye ve havamızı almıya gelmişiz, bir tur atmıyalım mı?


Sirkedji'den Bahçakapu istikametine dalıp da tarih kokan bir yolu görmiyelim mi?


Galata Köprüsünden ağır ağır geçerken balık tutanları ve tuttukları balıkları görmiyelim mi?
Netekim burda bir küçük hanım -boyuna bakmadan- oltayı sallandırmakta, hatta çektiğinde beş balık birden tutmuştu :-))


Sülün Osman sayesinde Hac torpaklarına dahi yolcu götürmeye muktedir olan Tünel'e binip de Beyoğlu'na çıkabiliceklere müsaadename veren Galata Kulesi'nin altından kaçak yollarla Cadde-i Kebir'e ulaşmıyalım mı?


Caddede yürürken karşımızdan avdet eyliyen Elektrikli Tramvayın karşısından kaçmaya çalışırken kendimizi halkımızın şevkatli kollarının arasında kucaklattırmıyalım mı?


Bazen planların gerçekleşmiyor, akşam bir yere davetli olduğum cihetle benim için çok erken bir saatta bu geziyi sonlandırmak mecburiyetinde kaldım, o canımı sıktı :-(
Başlıktaki Çikolata yoktu, çünkü bu aralar çikolata yasak bana, size de yasak mı?


O anda belki sıkıldı, ama akşam o kadar güsel ve eğlenceli geçti ki, tadını ancak orda olanlar anlıyabilirlerdi. Belki benim için planlı veya prorgamlı olsaydı bu kadar zevk alabiliceğimi sanmıyordum.
Burdan sevgili kızkardeşime teşekür ediyorum bu güsel gece için :-))

Yeni Model Tren Dö Banli

Kaç zamandır internette resimlerini gördüğüm bir trendi. Şimdi yakından görünce içim rahat etti :-)) Nerde mi? Gar Dö İstabnul'da, kör bir hatta almışlar, kimbilir ne zaman gidiceği yere gönderilicek ...
-Keşke bir kaç tanesini burda bıraksalar da artıkım hurdalaşan 8 Serisini halletseler tam süper olucak kanımca-

Ne diyelim, Demir Yollarımıza hayırlı uğurlu olsun yeni trenimiz.
Bu da resmi, kaçak çektim, aman çaktırmayın :-)


Bu trende bir farklılık varsa o da pantografının orta vagonda olması ... Bakınız alttaki resim:


Unutmadan, vagon araları da körüklü :-))
Yani seyyar satıcılar için biçilmiş kaftan.
-Nanecinin kulakları çınlasın-


Yani şekilde de görülebildiği gibi, vagon değiştirmek için istasyonlarda trenden inmek gerekmiyor sizin anlıyacağınız ...

Bu nane başka nane
Bulamazlar bahane
Ağzına atarsın tane tane
Bu naneyi kendim yaparım
İçine karanfil atarım
Sayın yolcularıma poşet poşet satarım
Nane alan altın bulsun
Almıyan kaynanasından bulsun

Üç nane bir minare
Dökülür tane tane
Siz de alın bir tane
Hayde keskin nane
Gözleriniz ıslak kalmasın
Kalbinize keder dolmasın
Bu naneden almasanız da
Gülen yüzünüz solmasın

Bu maniyle kendisini anmak istedim, bizim trenlerin en sempatik ve sevilen seyyar satıcısını ... Ne bileyim, "Nostalgie" işte :-)) Hey gidi heyy.

7 Ağustos 2010 Cumartesi

Kınalı'da Misafirimiz Var

Misafir ki ne misafir ...
Akşam olmuş, kamptayız ... Saatlar havanın kararmış olması gerektiğini gösteriyor ...
Netekim kararmış da, ama kampın kapısının açılmasını bekliyoruz, çünkü henüz gösterinin başlama saatı gelmemiş ...
Bizde bir adet vardır, hiç bir etkinliğimiz davetiyelerdeki yazılı olan saatta başlamaz, en az yarım saat sorna başlar, o da lütfen, işte buna da Ermani Saati derler.
 
 
Vahe Berberyan
Arapkirli bir anne ve Eginli bir babanın çocuğu olarak 1955 yılında Beyrut'ta doğdu. Tiyatro, edebiyat, ve sanat camiasından insanların uğrak yeri olan ailesinin evinde entellektüel bir ortamda yetişti.
1977'de Los Angeles'e yerleşti ve 1980'de de Woodbury Ünversitesinde gazetecilik eğitimini tamamladıktan sonra edebiyat, tiyatro, oyunculuk ve resimle uğraştı.
Köklerinin tiyatroda olduğunu düşünen Berberyan çeşitli oyunlar kaleme alıp yönetmenlik, oyunculuk ve seslendirme yapmış, filmlerde rol almıştır.


Bizi gülmekten kırdı geçirdi, öldürmedi ama öldürücek kadar oldurdu, emin olun komalara girdik resmen.
Bu gösteriye gelmeyen herkes çok ama çok şey kaçırdı.

Burda fazlasını yazmıyorum, zira telif haklarını ihlal etmek istemem, ama şu kadarını söyleyeyim, eğer bu kadar kahkahayı bir arada görebileceğim başka yer var mıdır diye merak da etmiyor değilim.

Derken bu güzel gösterinin sonuna geldik, tabi hemen imza istemeler, resim çekilmeler, ve tüm bunların üstüne ayrılıkların acımasız duyguları.
Ama bu sefer hemen ayrılmadık, daha mopur seyahatımız var, nerdeyse hep birlikte :-))
Botsancı'da başımdan geçenleri ayrı bir yazıyla yazacağım size. Ama biraz nahoş hadiseler :-((

Deniz Çok Güzel, Hem Dalgalı Hem Sıcak

Kazları kovalama faslı burda bittikten sonra bir yazı gözüme çarptı, bunu sizle paylaşmam lazım, yeni kuruldu galiba burası:

Çünkü geçen sefer geldiğimde hiç görmemiştim bu kadar malzematı ...
Hakkaten bu da nerden çıktı?


Diyorum işte, bu da bizim sevgili halkımızın iş bitiriciiliklerinden birisi .. Sabah erkenden kalkan birileri gelip iki sandaliye koyuyor, sorna da gelen geçenden deli dumrul gibi para istiyor, daha sonra da paraya para demiyor :-))
Bari yazıyı doğru yazsalar kalbim ağrımıyacak.
Neyse biz Ülker'e doğru yolumuza hiç durmadan devam edelim ... Kamos vardı ya bir zamanlar, o da açılmış, hem de gene paralı :-((


Hafta içi 15, hafta sonu 20 TL, yine yeni yeniden.
Derme çatma bir baraka kapısı, kapıdan başka her şeye benziyor. Ayol bir dirseklik canı var zaten duvarının, ya da duvar yerine konulan nylon tahta perdenin, yani bir koysam devrilicek.
Bize tabi ki uymaz, biz yerimizi ezbere biliriz tabi ... İşte Ülker, işte Beleştepe:


Tepeden sakin görünmekte değil mi?
Ama aşağı inince ve denize yaklaşınca dalgalar başladı bir anda yükselmeye ...
Ben aslinda dalgalı denizi çok severim, ama bu seferki deniz bir de sıcak sulu olmasın mı? Sevincim ve sevgim bir anda iki katına çıktı :-))
Ah bir de şu taşlar ayaklarıma batmasalar tam süper olucaktı ...
Hay ben bu ayakkaplarına, tam zamanında yanları patladılar :-((@@ kma.

Kaz Kovalama

Hiç yapmamıştım, bu da oldu sonunda, inanmazsınız, Kınalıada'da kaz kovalıyorum:


Bisikletli adam bırakmış gitti, ben kazların peşindeyim:


Peşlerinden fazla mı taciz etmişim ki kız olanı bir anda kanatlarını açtı, nerdeyse uçucak?


Tabi bana sökmez, önce küçük çaplı bir saklambaç oynadık, fakat sonra ikisini birden tenhada kıstırdım :


Ama kıstırılınca da ne kadar aptal bakışları vardı, sanki gerçekten yiyecekmişim gibi onları, ama ben o kadar da kötü değilim, ne de olsa ben de hayvan ve kaz severim, hatta çocukluğumun kahramanlarındandırlar kazlar.


Artıkım bu oyun fazla uzadı, burda bitirelim istedim, çünkü geç kalıyorum deniz girmeye :-(
Bir daha aynı kazlar karşıma çıkarlar mı bilmem ...
Güzeldi ama, yine oynıyalım olmaz mı?

Çınaraltı Ve Kediler

Üç haftadır ki gelmemişim Çınaraltındaki Köftecime :-((
Tabi yine kediler yakınımdalardı:


İşte bir tanesi ne de güzel poz veriyor?
Ne olucak, zavallıcıklar biz insanatın artıklarıyla beslenebiliyorlarsa ne mutlu onlara, ya kışın ne yaparlar nasıl yaşarlar dersiniz?


İşte bir başkası da ağacın altında yatmakta, ne de güzel güneşleniyor (!) kanımca?
Yemekten sonra bir manzara-i rezilliye karşımdaydı, ben buna yorum yapmayacağım, gerisini siz görün:


Sadece masanın sol tarafındaki oturan üç kişiye dikkatlı bakın, bakalım ne görüceksiniz?
Yorumlar aşağıya please.


Benim bir de kedilerim var, onlar da kendilerini eğlendiricek bir şeyler aramaktalar ...
Büyük bebek kendisini emzirtiyor bir anne kediye ... Bu kadar büyük olanlar ne zamandan beridir böyle olaylara giriyorlar?

Kabataş İskelesinde Yetişememe Rizikosu

Paydos saati ...
Ettim ama içimde hala bir sinir var, bu sefer nasıl olucak?
Vapora yetişebilicek miyim?
Netekim yetişemedim istediğim gibi 15:00 vaporuna, kaldım mı 16:30'a?
Kaldım, iyi ki de kaldım.

Ahmet Hulusi Yıldırım
Kabataş : 16:30 - Kadıköy : 16:50 - Kınalıada : 17:20 - Burgazada : 17:35 - Heybeliada : 17:50 - Büyükada : 18:05

Bu sefer Kadıköy'de bayağı bir kalabalık vardı, o kadar ki iskelenin tüm alanını doldurmuştu ...


Doldurmuş mu yoksa doldurulmuş mu belli değil :-))
Darısı gelicek yıl çalıştırılıcak olan mopurların başlarına ...
Adları batasıcalar.

Ben nerde miydim?
Vaporun kapısında, ne yukarı çıkabilicek ne de oturabilicek vaziyet vardı :-((
Çünkü bir tanıdık kişi resmen beni esir aldı, aman korkmayın, kaçırılmadım, sadece Adaya gidene kadar sohbetimiz o kadar tatlıydı ki, kendimi ondan alamadım :-)
Bilmezdim bakışları neler söylerdi, çünkü sormaya cesaretim yoktu, güldükçe gözlerinin içleri gülüyordu.
Bu şeklide Kınalıada'ya kadar geldik birlikte, beraber indik vapordan ama iskele yolunda kendisini kaybettim, inşallah evine kadar sağ salim ulaşabilmiştir kendisi ...

Trenle İşe Gitmek

Bu sabah bir değişiklik yapmak istedim, malum cumartesi, ve ben her cumartesi yalnızım :-))
Zamanım bol sayılır bu durumda:


Bugün uzun zaman sorna Devletimin Treniyle gittim işe ...
Ama daha sorna okuyucağınız cihetle aradaki fiyat farkını nasıl kaybediceğimi görüceksiniz :-((
Kırk yılda bir kar edelim derken nasıl oldu da zarar ettim, ben de anlamış değilim.
Neyse bunları boşverin gitsin ...


Bu da benim kahvaltım, kıymalı talaş böreği, sabah sabah yenilebilicek tek şey ...
İşsizlikten zaten canım sıkkın, bu börekler de iyi geldi, ne yapıyim, canım sıkılınca yemeğe saldırmak gibi bir yanlışlık içindeyim, bu huyla zayıflıyıcam ha?
Kuakuakomekiki
Güleyim bari de bu susuzluktan sulandırılmış espiri yağmurdan gelip doluya gitsin :-))

5 Ağustos 2010 Perşembe

Türkiyem Türkiyem Cennetim

Aşağıda okuyacağınız satırlar bundan yıllar önce, sanırım 1994 veya 1995 olabilir, "Komedi Dans Üçlüsü"nün o zamanlar zirveye yerleşen bir şarkısının başıdır :-))
Ama günümüzde bunu hatırlayan yoktur.
Öyle bir silinmiş ki, Google'de dahi yok, çok aradım ama bulamadım :-((
Bu şarkının devamını bilen biri lütfen benle irtibata geçsin:
--
En güzeli İstanbul'dur şu Türkiye içinde
Tonlarca insan yaşar hepsi başka biçimde
Kozmopolit yanlış olur mevsim çoban salatası
Her tür hıyar mevcuttur bu salata içinde
İstanbul'un güzelliği anlatmakla biter mi
Gayr-ı meşru vaporlar Bizanslı'ya yeter mi?
Çukuru bitmez inşaatı bitmez Petete İski Doğalgaz
Yedi düvel bir araya gelse bir İstanbul olamaz
--
İstanbul da bir şey mi, yoktur Bursa gibisi
Dimdik durur her zaman Uludağ'ın tepesi
...
--
Finduklarım misurum, lahanam ve çaylarum
En baba fikralarda ben hep basrol oynarum
...
--
Doğuda soğuktur hava, doktor girmez oraya
İyileşmek için biz tezek süreriz yaraya
...
--
Bunun gibi bir sürü beyitten oluşma bir şarkı.

31 Temmuz 2010 Cumartesi

Büyükada Da Bitti

Bitti işte :-((
Büyük Turu koşar adımlarla bitirmek zorunda kaldım ... Çünkü akşama son vapora yetişmem lazım, çünkü Adada kalmıyorum, koşmam da lazım, çünkü burası Kınalıada değil, burdan vapor erken kalkar, kaçtı mıydı iki sahat vapor da gitmez, mopur da yok, ee ne yapacaz?
Bir terliyim bir terliyim ki sormayın :-(

Beşiktaş I : Büyükada : 22:00 - Heybeliada : 22:15 - Burgazada : 22:30 - Kınalıada : 22:45 - Kadıköy : 23:15 - Kabataş : 23:40

Sanki "Beşiktaş" adında başka bir Vapor varmış gibi bir de adının yanındaki "I" ne demek oluyor?
Terden sırılsıklamım, içerde pişmek mi zorundayım? Evet malesef, çünkü terliyken dışarda oturulmaz :-(( Bir de uykum da götürmüş, uyandığımda Kınalıada'ya yanaşıyoruz.
Aşağı inip el sallamak istiyorum ama bir kalksam yerimi de kaybedecem, hem ne gerek var ki, haftaya zaten Kınalıadadayım, misafirlerim var :-)))

Bekle beni aşkım, geliyorum sana :-))
Büyük bir aşk her zaman bir rastlantıdır. İlişki sipariş edilir. Satın alınır. Hak edilir. Hatta çalınır. Ama aşk sadece bulunuverir.
Nerden mi aklıma geldi?
Estiler işte.

Yine içine ettiğim İstabnuluna geri dönüş yok mu, bozuyor beni :-((
Bir gün adada sürekli kalıcağım günler de gelicek, bunu hissediyorum (içimde).

Büyükada Büyük Tur

Yazımın uzunluğu ve resimlerimin fazlamalıkları bu kısmı ikiye bölmemi gerektirdi :-((
Bu yola ilk kez gidiyorum, bakalım karşımıza neler neler çıkıcak diyor ve o günkü çektiğim resimlerden bir başka demeti paylaşıyorum :-))
Not : Yazdıklarım doğaçlama, anlık yazılar, kayıtlı değiller ...


Yola çıktık artıkım bir kere, dönüş yok her zaman geriye, eklemeli bunları kariyer ve otoriteme, keşfetmeli adayı uzunlama her yerine :-))


Bağlamalı bu arabaya bir kadana, çekmeli yolcuları uzun yolda, sakinlerden birisine konmalı araba, sürücü atmamalı atlara fırça :-))


Yoluma çıkınca bir çeşit mavi, çekti sanki bir anda beni, belki çok istedim girmeye içeri, fakat sanırım zaman geçti :-))


Sen gönlümün yıkıntılarının içinde sönmeyen bir ateşsin, Bir orman kabuğunda bir kocaman güneşsin, İsterim ki aramızdan sevgi ve kardeşlik geçsin, bu dileklerim de bizleri birleştirsin.


Ayrılık bir kuru söz deme bana, güceniyorum sen böyle düşündükçe sana, küsmek istemiyorum beni artık anlasana, elindeki kirazları bana postayla yolla :-))


Yolun kenarında konmuştu bir küçük durak, İstemen ki sen beni burda bırak, Yokluğun zaten benim için havada kurak, Kolların bana fazlama sıkışık orak :-))


Geçmez sensiz yemek benden boğaz, Ağacın yüksekliği bütün adaya koymaz, Benim zaten kalan zamanım çok az, Evde yaşayan bir boynuzlu kaz :-))


Gönlümün senden ilahi şudur ancak emeli, Değmesin gönlümün üstüne insana inek diyenlerin elleri, Bu inekler ki sütleri derileri giysilerimizin temeli, Kalan otları bir güzel afiyetlerle yemeli :-))

Ee, işte böyle sevgililer, Adada çektiğim resimler sanırım burda bitiyor, çünkü bu resmi çektikten sorna hava artıkım kararmaya başladı, kararınca da zaten benim çakaralmaz makine de resim çekmez oluyor, ben de Maden tarafından İskeleye dönüyorum, koşar adımlarla, çünkü Doksan Dakkam var son vapora :-((

Büyükada Büyük Tur

Düşününce aslinda zaman bolluğundan ve arpalıklarımın fazlalıklarından biraz da hatayla gelmişim Büyükada'ya, niyetim 20:45 Vaporuyla Ada'ma dönmek ve Bahar Pastahanesinde en sevdiğim dondurmamı yemek, ama bir de hakikat var, Büyükada'ya bir daha ne zaman gelecem?
Fikrimi değiştirdim:
Tüm adayı turlamak ve keşfe çıkmak :-))


Keşfe Çarşıdan başlıyorum.
Bir Köpekçik Fırının önünde sahibini bekliyor :-)) Nasıl da uysal ve sevimli değil mi?


Çarşının çevresinde bir sürü evlerden herhangi birisi. Önünden Fayton geçiyor şu an, keşke içinde olabilsem, ama Adada Faytonlar o kadar yüksek ücret istiyorlar ki ??


Önünde Bisikletçisi olan bir yer, sanırım Adadaki bisikletçilerden birisi bu.


Burası da çok eskiymiş :-((


Jack's Bar & Cafe
Ortaköy ve Beyoğlu hatta Kadıköy tarzı Adaya da mı gelmiş?
Gelir tabi, Adanın nesi eksik?


Çınarın çevresinde resim sergisi, fazlama detaylıyamazdım, çünkü eser sahiplerinden izin almamıştım o zamana kar, malum telif hakkı ve işçilik hakkı adı altında bazı tediyeler var, nasıl başa çıkarım?


Girişte dediğim Vapor ve Motor hikayeleri burda da geçerli, fazlama söze ne hacet, artıkım bir fırtınada ben veya halk değil, Belediye düşünsün.


Burası da tamamen tesadüfi şekilde keşfettiğim bir mekan, ama karnım tıkabasa tok olduğu cihetle girmedim, ama bir dahaki sefer geldiğimde mola mekanım burası olucak :-))


Kadıyoran Caddesinden yukarı doğru çıkıyoruz, burası da Anadolu Kulübünün köşesi, burdan yol hafif bir yokuşla yukarı doğru döner.


Bu bina da İdo'nun Ada Tanıtım Broşürü üzerinde her yıl basılır, bu da onun gerçek resmi.
Burda yol ikiye ayrılır, sağ tarafta sahil boyunu izler, ama burdan denizi göremezsiniz, çünkü yol boyunca yalılar buna engeldir. Soldaki yol da kestirmeden ama oldukça dik bir yokuşla yukarılara doğru çıkar.
Biz soldan çıkıyoruz.


Şu dünyada en güsel pozu kediler veriyor, insanlardan sorna :-)) Nasıl da böyle aptal aptal bakışları var değil mi? Tamamen doğaçlamaydı, yoksa bir kediye asla ve asla bir şeyi yapmasını veya yapmamasını söyliyemezsiniz, söyleseniz dahi yapmazlar.


Yukarı tırmanırken evler yavaş yavaş azalmakta, bu da artıkım son demlerini yaşamakta olan, içinde kimbilir kimlerin ne şartlarda yaşadığı evlerden birisi.


İnek Ailesi
Emin olun onlar biz insanlardan çok ama çok daha medeni, biliyor musunuz?
Çünkü bize yararı var, süt verir, et verir, kürk verir, verir oğlu verir.
Ya biz onlara ne veririz?
Sadece ot.
Ya daha başka?
Hakaret olarak kullanırız, küfrederken ağzımızdan çıkar, falan filan feşmekan.
Aslinda şu var, eğer bir "İnsana" "İnek", "Öküz", gibi bir laf söylüyorsak asıl resimdekilere hakaret ediyoruz demektir.
Bu durumda da tek bir affı vardır:
"Ey inek ve öküz kardeşim! Bir İnsana senin adınla hakaret ettiğim için özür dilerim, beni bağışla, hakkını helal et!"
Artıkım affeder veya etmez, bu tamamen onun tasarrufundadır.


Burasının ne olduğunu hiç bilmezdim bugüne kadar.
Meğerse manastırmış, ama pek bilinmiyen.
Yolda giderken yönümü bulmamı sağlıyan harita yazıyor bunu :-))
Teşekürler sevgili Hoteller ...


Avrupa'nın en büyük ölçülü tahtadan yapılma binası, eski Rum Yetimhanesi burası.
Ama günümüzde kocaman bir harabat yığını.
Bakalım nasıl değerlendiricekler burayı? Bilmiyorum.


Birlik Meydanı
En yüksek tepeye çıkmak için son mola yeri, ve son düzlük.
Çünkü burdan bakınca karşıdaki yolun dimdik yokuşu gözünüzde büyür, bunun için burda bir parçacık dahi olsa dinlenin derim size.
Yukardaki Hagios Gheorghios (Surp Kevork) Manastırına çıkanlar için geçerli.
Gerçi her yıl mutlak gittiğim bir yer, benim için tam bir sığınak, ama iki yıldır gitmek kısmet olmadı, bugün de dahil, her ne kadar ulaşımı zor dahi olsa manzarası bir doğa harikası olduğunu bilenler bilmiyenlere anlatması dileğimle bu seferlik yolum başka tarafa gidiyor ...
Malum-u aliniz ki saat geç oldu, anladınız onu siz :-))